Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2021 yılının ilk altı ayında 130 kadın öldürüldü ve 96 kadın şüpheli şekilde …
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2021 yılının ilk altı ayında 130 kadın öldürüldü ve 96 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Kadınlar en çok yakın çevresindeki erkekler tarafından güvende oldukları iddia edilen mekanlarda şiddete maruz bırakılmaktadırlar.
1 Temmuz itibariyle AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’nin ardından kadına yönelik şiddet olayları gün geçtikçe artmaktadır. Artan şiddet olaylarıyla birlikte Türkiye’de işlenen suçların büyük bir bölümünü kaplayan tecavüz konusunu, hak ihlallerini ve kadınlara yönelik cinsel şiddetin nedenlerini Sosyal Hizmet Uzmanı İlkay Başak Adıgüzel Cumhuriyet.com.tr’den Sinem Nazlı Demir’e anlattı.
Tecavüz suçu kanunlarda nasıl geçmektedir?
‘Tecavüzü tanımlamak çok güç bir uğraş. Farklı boyutlarda farklı tanımlar yapılmış. Türk Ceza Kanunu’na göre tecavüz, cinsel saldırının nitelikli halidir. Saldırının nitelikli hali, vücuda organ ya da sair bir cisim sokulması ile gerçekleşmesi demek. Bunun dışında gelişen saldırılar, basit cinsel saldırı ya da cinsel taciz olarak kategorize ediliyor. Tanımların yanı sıra saldırıya maruz bırakılanın bunu algılayışı çok daha öznel olabiliyor. Dolayısıyla tecavüzü tanımlayabilmek için, tecavüze maruz bırakılan kadınların tecavüzü öznel olarak nasıl tanımladıklarını bilmek çok önemli. Uluslararası düzeyde, üzerinde uzlaşılmış bir tanım mevcut değil. Tecavüz, tecavüzdür. Bireyin rıza göstermediği, ‘Hayır’ dediği, her türlü cinsel eylem tecavüzdür. Kişi ‘hayır’ dediği halde, çeşitli manipülasyonlarla bu ‘hayır’ı ‘evet’e çevirmek için yapılan her girişim de tecavüzdür.’
Kime tecavüz faili denir? Bu tanımı yapabilir miyiz?
‘Rıza sınırlarını aşan, karşısındaki bireyin onay vermediği herhangi bir cinsel eylemi gerçekleştirme girişiminde bulunan ya da gerçekleştiren herkese tecavüz faili denilebilir. Bu bir öpme, dokunma ya da özel alanı ihlal edecek herhangi bir davranış olabilir. Baskın toplumsal değerler bu durumda belirleyici oluyor. Kadının inandırıcılığını sorgulanır hale getiren birtakım yaklaşımlar bunlar. Hal böyle olunca, kadın kendisine inanılmayacağını ve suçlanacağını düşündüğü için şikayette bulunamıyor. Saldırının cezası olmayacağını bilen saldırgan erkek de bunu normalleştiriyor ve cezasızlıktan cesaret alıyor. Dolayısıyla tecavüzü çok daha rahat bir şekilde gerçekleştirebiliyor. Saldırgan erkekler, toplumun dini ve milli hassasiyetlerini çok iyi biliyorlar. Ve bunları inanılırlıklarını güçlendirmek için kullanıyorlar. Mesela bir vakaya denk gelmiştim. Bir fail, ‘Müslüman bir erkek, kadın regl dönemindeyken onunla birlikte olmaz’ demiş kendini savunurken. Bu kadına tecavüz etmeden önce 2 tecavüz suçu daha ortaya çıkmış. Mahkeme bu şikayeti ciddiye almadığı için saldırgan beraat etmiş. Çünkü yetişkin bir erkek bir başka yetişkin erkeğe nasıl tecavüz edebilir? Ve bu saldırılarından ceza almadığı için cesaret alıyor, tekrar yapıyor. Son saldırı gerçekleştiğinde ise, kadın şikayetçi oluyor. Kamu baskısı uygulanıyor ve bu son saldırısında ceza aldı. Burada da farklı bir durum gözlemliyoruz. Cezasız kalan her suç, cesaretlendirici oluyor.’
Kadını suçlayıcı düşüncelerin, nasıl tecavüzü kolaylaştırdığını açıklar mısınız?
‘Kadınların inandırıcılığı konusunda çok fazla şüphe oluşturulmaya çalışılıyor. Birtakım varsayımlarla kadınların sözlerinin değeri zayıflatılmaya çalışılıyor. Bunu yalnızca erkekler de yapmıyor, kadınlar da yapıyor. Çünkü bu ataerkil toplumsal değerlerin sürdürücüsü sadece erkekler değil. Tüm bunları göz ardı etmek, bu durumu normalleştiriyor. Bu görmemenin başka türlü nedenleri de var. Mesela, rahatsızlık verici bir olay karşımıza çıktığında, bununla ilgilenmek istemiyoruz. Bir durumu sorun olarak görürsek çözüm üretmemiz gerekir. Toplumun tüm kesimlerini ilgilendirdiğini düşündüğümüz bir olay, bizim vicdanımızı da rahatsız edebilir. Bu birçok ayrıcalıklı konunun sarsılması anlamına gelebilir. Bu sorunu, sorun olarak tanımlamaktan kaçınıyoruz ve araya mesafe koyuyoruz. Biz bu rahatlığa sığınıyoruz. Evet bu konuda araştırma yapmak benim için de çok zordu, bu kaçınmacı davranışı sergilediğimi araştırma sırasında fark ettim. İnsanlar bu deneyimleri bilmek istemiyorlar. Erkeklerin de ayrıcalıklı konumlarını kaybetmek istememelerinden dolayı, bu konu görünmez olabiliyor.’
Neden tecavüzü belirli kişilerin sorunu gibi görüyoruz? Bu konu, tüm toplumu ilgilendirmiyor mu?
‘Kadınlar değersiz ve işlevsiz varlıklar olarak kabul edildikleri için, bu sorunlar gündeme getirilmiyor. Çünkü ataerkil toplumlarda kadınlar hak sahibi bireyler olarak kabul edilmiyor. Ancak tecavüz kadın sorunu değil; bir erkeklik sorunudur. Kadınlar suçlandıkları için bu sorun sahiplenilmiyor. En başından kadınlar damgalanıyor.’
Evlilik içi tecavüz konusu da önemli. İki birey evlendiğinde, evlilik içerisindeki her davranış meşruymuş gibi davranılıyor. Neden evlilik ve tecavüz kavramları birbiri ile ilişkilendirilmiyor?
‘Ataerkil toplumsal yapı, erkekliği güç ile ilişkilendirirken; kadınları itaatkarlık gibi kavramlarla ilişkilendiriyor. Bu durum şiddetin normal kabul edilmesine neden oluyor. Tecavüz de bir şiddettir ve tecavüz tehdidi kadınlar üzerinde sosyal kontrol sağlamada temel bir işlev görevi görüyor. Kadınlık ve erkeklik rolleri aile içerisinde önceden belirleniyor. Kadınlar ve erkekler, evlendikleri zaman o zamana kadar öğrendikleri bu eşitsizlik içeren ilişki algılarını, aile içerisinde devam ettiriyorlar. Cinsel ilişkinin, heteroseksüel evliliğin doğal bir parçası olması yönünde bir dayatma var. Sosyal ve kültürel öğrenmenin bu konuda büyük bir etkisi var. Kadına böyle durumlarda çevresinden yanlış mesajlar da verilebiliyor. Mesela ‘O erkektir, onun ihtiyaçları var. O senin kocan, hakkıdır. Sen bunları yapmazsan bu senin hatandır. Sen sürekli olarak çekici görünmek zorundasın, yoksa eşin başka kadınlara gider. Bu senin suçun’ gibi cümlelerle kadına baskı ve psikolojik şiddet uygulanıyor. Kadın, dünyaya geldiği andan itibaren toplumun değerlerini içselleştirmeye başlıyor. Çünkü toplum sürekli konuşuyor! ‘Böyle yaşayacaksın, böyle düşüneceksin’ şeklinde iletiler alıyoruz. Bir süre sonra, toplumun sesi kısılsa bile, bizim içimizdeki toplum konuşmaya başlıyor. Bir noktadan sonra bu dayatmaları kendi kendimize yapmaya başlıyoruz. Böylelikle bu bilgiler kuşaklara aktarılıyor ve tecavüz kültürü oluşuyor.’
Bir kadın tecavüze maruz bırakıldığında, bu olayı anlatma sürecinde ne tür zorluklar yaşanıyor?
‘Kadınlar şikayet etme konusunda isteksiz olabiliyorlar. Başka kadınlar tecavüze maruz bırakıldıklarında yargı süreçlerinde yıpranmayı, gizliliğin korunmadığını görüyorlar. Özellikle küçük yerleşim yerlerinde, anında bu olay bütün bölgede duyuluyor ve kadın damgalanıyor. Hastanede çalışan bir gözlemlediği bir olay vardı. Çocuk hastaneye gelmeden önce bütün hastane, çocuğun cinsel istismara maruz bırakıldığını biliyormuş. Bu süreçte gizlilik konusunda sorunlar mevcut. Damgalanma korkusu bu nedenle oluşuyor. Dolayısıyla şikayette bulunmak, en yakınlarına bile anlatmak istemiyorlar. Görüşme yaptığım birçok kadın belirli konulardan bahsederken ‘Bütün bunları ilk defa size anlatıyorum’ dedi. Bu çok korkunç bir durum. Düşünün ki bu konuları kimseye anlatamamışlar. Tecavüzün kendisi zaten ciddi ruhsal sorunlar yaratabilen bir olay ve bunu paylaşamamanın da büyük etkileri olacaktır. Görüşme gerçekleştirdiğim bir kadına, erkek kardeşi cinsel saldırıda bulunmuştu iki defa. Ve hamile kalmıştı. Sığınma evine yerleştiğinde, oradaki kadınlara bunu anlattığında kadına inanmamışlar. ‘Sen isteseydin bunu durdurabilirdin, senden küçük kardeşine nasıl karşı gelemedin?’ gibi yanıtlar verilmiş. Bu sebeplerden ötürü de şikayetler azalıyor çünkü bir sonucunun olmayacağını, suçlunun ceza almayacağını, rezil olacaklarını düşünüyorlar. Şikayet sürecinde yaşanan sorunlardan biri de şikayet mercilerinde yer alan memurların tutumları. Polisler, evlilik içerisinde gerçekleşen bir olay varsa barıştırma çabasına girebiliyorlar. Tecavüze maruz bırakıldığınızda ifade vermeye gittiğinizde karşınızda bir erkek olabiliyor. Tecavüzü gerçekleştiren de bir erkek. Dolayısıyla kadının bir kadına açılması daha kolay olabiliyor.’
Tecavüze maruz bırakılan bireylerde bu hak ihlaline yönelik belirli etkiler kalıyor mu?
‘Tecavüzün ciddi fiziksel etkileri var. Bulaşıcı hastalıklar, yaralar, istenmeyen gebelikler bu etkilerden başlıcaları. Bir kadınla görüşmüştüm ve tanıdığı bir erkeğin saldırısına maruz bırakılmıştı. İçeceğine bir ilaç katılmıştı ve hatırlamadığı, zorla gerçekleştirilen bir cinsel eyleme maruz bırakılmıştı, hamile kalmıştı. Evlenmeye zorlanmış, gebe kaldığı için de saldırgan baskı yapmış ve evlenmişler. Bu evlilik süresince de sürekli olarak evlilik içi tecavüzlere maruz bırakılıyor. Çocuklarının hiçbirinin kendi rızası ile gerçekleşen bir birliktelikten doğmadığını belirtmişti. İstenmeyen gebelikler büyük bir sorun, kürtaj belirli bir süreye kadar ülkemizde yasal ama kürtaj yaptırmak isteyen kadınlar her hastanede bunu gerçekleştiremiyorlar. Dolayısıyla kadınlar daha merdiven altı yöntemleri tercih ediyorlar ki bu yöntemler kadın sağlığı için ciddi sorunlar teşkil etmektedir. Bu o kadar korkunç bir durum ki. Korkunç bir saldırı sonucu kendi bedeninizde istemediğiniz bir canlı büyüyor ve 9 ay boyunca, size saldırıyı hatırlatan bir durumla başbaşa kalıyorsunuz. Bu kadının dokunulmazlık hakkı ve insan hakları ihlalidir. Tecavüzün başka türde etkileri de var. Görüşme gerçekleştirdiğim bazı kadınlar, saldırıya maruz bırakıldıkları saatlerde hiç uyuyamadıklarını ilettiler. Ya da sürekli uyuyan, erkeklerden hep tedirgin olan, birtakım seslerin veya kokuların saldırıyı anımsatmasıyla o korkuları yeniden yaşayan, sosyal ilişkileri ciddi anlamda bozulan, çevresi tarafından dışlanan, kendisine dokunamayacak kadar kendisini kirlenmiş hisseden, sürekli vajinasını yıkayan kadınlar vardı. Görünüşü nedeni ile cinsel saldırıya maruz bırakıldığını düşünen bir kadın, görünüşünü değiştirmeye çalıştığını, bol kıyafet giymeye başladığını ve saçlarını kestiğini aktarmıştı. Travma sonrası stres bozukluğu çok yaygın. Bu etkiler çok uzun süreli olabiliyor ve kadınlar yaşamlarını yeniden organize etmek, tüm bunlarla yalnız baş etmek zorunda kalıyorlar çoğu zaman. Çünkü yararlanabilecekleri kamusal destekler ve sosyal destek olanakları çok sınırlı.’
Adli süreçlerde ne gibi zorluklar mevcut? Bir sorun görüyor musunuz?
‘Adil cezaların verildiğini düşünüyor musunuz? Eğer bir olay gündem yaratıyorsa o zaman daha adil cezalar verildiğini görüyoruz. Araştırmam sırasında ağır ceza mahkemelerinde dava takipleri gerçekleştirdim. Yargı alanında çok ciddi sorunlar mevcut. Mesela kadına yönelik cinsel saldırı duruşmaları, herkese açık gerçekleştiriliyor. Kadınların gizliliği diye bir durum söz konusu değil. Ve duruşma kapısında saldırgan tarafı ile kadın, aynı ortamda bekliyor ve aynı kapıdan içeri giriyorlar. Saldırganın ailesinin kadını suçlayan tavırları olabiliyor. Kadına, bu saldırı olayı çok açık bir şekilde anlattırılabiliyor. Bu gibi hassas durumlar için Adli görüşme odaları oluşturuldu, ifadenin daha fazla zarar vermeden alınabilmesi için çok önemli bir gelişme, evet. Ama kadınların ifadeleri alınırken bu odaların kullandığını çok görmedim ben. Bir keresinde, bir kadın cinayeti davasında iki küçük çocuk dinlenecekti. Erkek, eşini öldürmüş. İzin aldık çocukların adli görüşme odasında ifadelerinin alınması için. Ancak mahkeme başkanı buna izin vermedi. Çocuklar babalarını görmek istemiyorlardı. Zaten mahkeme ortamının kendisi çocuklar için uygun değilken, orada çocukların ifadeleri alındı ve başkan sosyal hizmet uzmanının çocuklar için kolaylaştırıcılık yapmasını istemedi. Tecavüz mitleri, mahkeme başkanları tarafından da inanılan mitler ise, yargılamanın rengi değişiyor. Mesela bir davada, kadına iki erkek tecavüz etmişti Arabada sperm örnekleri bulunmuştu ve kesin tecavüz kanıtları vardı. Saldırganlar mahkemeye gelmişti ve mahkeme çok kısa sürmüştü. Mahkeme başkanı ‘Bir daha yapmayın oğlum’ dedi ve gerekli cezayı vermedi. Buradaki ‘oğlum’ kelimesi çok önemli bir ifade aslında. Bu, eril hukuk kültürünün ve dayanışmanın ne kadar etkili olduğunu gösteriyor bize. Aynı gemide olduklarını hatırlatıyorlar. İyi hal ve haksız tahrik indirimleri çok fazla uygulanıyor. Mesela, saldırganlardan bir tanesi ‘Bunlar bana komplo kurmak için FETÖ terör örgütü tarafından gerçekleştirilmiş bir saldırıdır’ demişti. Bu savunmaların neresinden tutacağınızı bilemiyorsunuz gerçekten. Avukatların, mahkeme başkanlarının, mübaşirlerin cinsel saldırı ve saldırıya maruz bırakılanla çalışma konularında eğitimli hale getirilmeleri gerekiyor. Uzman kişiler tarafından bu davaların yürütülmesi çok önemli. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmemiz gibi çok ciddi bir geriye gidiş söz konusu. Bunun etkilerini şimdiden görmeye başladık. Cezaevindeki erkekler ‘Sözleşme iptal edildi. Benim cezamı düşürün, davam tekrar görülsün’ gibi dönüşler gerçekleştiriyorlar. Cezasızlıkların artması veya ceza almayacaklarına dair bir inancın yaygın hale gelmesi, bu saldırıları artıracaktır. Bu karardan geri dönülmeli, başta tecavüz kriz merkezlerinin açılması olmak üzere sözleşmenin tüm gerekleri yerine getirilmeli.’
Bu sorunun bitmesi, hiçbir şekilde gerçekleşmemesi için ne gibi değişikliklerin yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
‘Sosyal hizmet uygulamalarını gerçekleştirirken iki boyuta çok önem veriyoruz: koruyucu önleyici çalışmalar ve iyileştirici güçlendirici çalışmalar yapmak. Benim tezimde farklı konulara ilişkin öneriler mevcuttu. Mesela örgütlenmek, kurum/kuruluşlar arası işbirliği kurmak çok önemli. Bu alanda çalışan tüm kurumların ve kişilerin birlikte hareket etmesi gerekiyor. Bir kadın tecavüze maruz bırakıldığında, bir sistem içerisinde çalışmak şart. Bu süreçlerde kadına eşlik edilebilmesi için gerekli görevliler olmalı. Kadınlar nereye başvuracağını ve sonrasında hangi aşamalardan geçileceğini bilmiyor. Bir ara mekanizmaya ihtiyaç var. Tecavüz kriz merkezlerinin de işlevi bu. Kadına hukuki anlamda yönlendirmeler yapmak, ruhsal destek ihtiyacını karşılamak, şikayet için ya da sağlık ihtiyaçları için yönlendirmek önemli işlevlerdir. Bu farklı meslek gruplarıyla birlikte çalışmayı gerektirir. Hastaneye gidildiğinde gerekli bulguların toplanması için hekimlerin, acil servis görevlilerinin bu konuyla ilgili bilinçlendirilmesi gerekir. Kadına nasıl davranılması ve bulguların nasıl toplanacağı ile ilgili bir eğitim şart. Çünkü bu olayların kanıtlanabilmesi konusunda, bulguların sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi, kan ve doku örneklerinin alınması çok önemli. Kadınlar sağlık sistemi içerisindeki deneyimlerini anlatırken, oradaki görevlilerin ‘Hadi gel banyoya gir rahatlarsın, yeni kıyafetler giyip üstündekileri değiştirebilirsin’ gibi cümleler kurduklarını ilettiler. Bulguların ortadan kaybolmaması için bilinçsiz uygulamaların olmaması lazım. Kadın duşa girdiğinde tırnaklarının içerisinde saldırıya karşı koyduğunu gösteren kanıtlar kaybolabiliyor mesela. Hastane personelinin ciddi bir eğitimden geçirilmesi ve tüm bu sistemlerin birbiriyle iletişim halinde olması gerekir. Her birim, bu vakaların takipçisi olup iş birliği halinde çalışırsa, yaşanan mağduriyetler belirli açılardan azaltılabilir. Bu alanda çalışan örgütlere fon aktarımı da önemli. Mevzuata ilişkin birtakım önerilerim olabilir. Türkiye’de bu konuyla ilgili yasal çerçeveler çizilmiş ama bunların uygulamalarında çok başarısızız. Kötü bir sınav veriyoruz.’