Emmanuel Lafontİnsan yumurtasını vücudun dışında, test tüpü içinde döllemeyi başaran ve üreme konusundaki tıp dalını değiştiren kişiydi Miriam …
İnsan yumurtasını vücudun dışında, test tüpü içinde döllemeyi başaran ve üreme konusundaki tıp dalını değiştiren kişiydi Miriam Menkin, ama bugün onun adını pek kimse bilmiyor.
Şubat 1944’te, 43 yaşındaki laboratuvar teknisyeni Miriam Menkin altı yıldır çalıştığı laboratuvara gitmiş ve test tüpü içindeki sperm solüsyonu ile insan yumurtasını bir araya getirip birleşmelerini beklemişti.
Harvard Üniversitesi’nde doğurganlık uzmanı John Rock’un teknisyeni olarak çalışan Menkin’in amacı, yumurtayı canlı organizmanın dışında, test tüpünde döllemekti. Rock, bunu kısırlık tedavisinde ilk adım olarak görüyordu.
Normalde Menkin yumurta ve spermi 30 dakika kadar bir arada tutuyordu. Ama bu kez öyle olmadı.
Yıllar sonra bir mülakatta, önceki gece bebeğiyle ilgilenmekten yorgun düşüp uykusuz kaldığı için mikroskop başında bir saat uyuyakaldığını anlatacak ve “Başarım dahilikten değil iş üstünde uyuklamaktan oldu” diyecekti.
Ertesi gün laboratuvara gittiğinde hücrelerin birleşmiş olduğunu ve bölünerek çoğalmaya başladığını gördü. Yani test tüpünde döllenmiş ilk insan embriyosuna bakıyordu.
Menkin’in başarısı, üreme teknolojisi bakımından yeni bir çağı müjdeliyordu. Kısır kadınların hamile kaldığı, çocukların test tüplerinde döllendiği, bilim insanlarının ise yaşamın ilk anlarına tanıklık ettiği bir çağdı bu. 1978’de dünya, canlı organizma dışında dölleme (IVF) yoluyla meydana gelen ilk test tüpü bebeği Louise Brown ile tanışmıştı.
Menkin konuyla ilgili 18 bilimsel makale ve bilim dergisi Science için o tarihi olayı anlatan iki rapor yazmasına rağmen, bunları birlikte yazdığı John Rock gibi herkesin bildiği bir isim haline gelmeyecekti.
Rutgers Üniversitesi’nde tarihçi ve John Rock ve Üreme Devrimi adlı kitabın yazarı Margaret Marsh, Menkin’in Rock’un asistanından çok daha öte bir anlamı olduğunu söylüyor. “Rock sadece bir klinikçiydi, Menkin ise bir bilim insanının aklına ve dikkatine sahip olan ve protokolleri izlemenin önemine inanan bir bilim insanıydı.”
YAŞAMI
Miriam Friedman 1901’de Letonya’nın başkenti Riga’da doğdu. O henüz küçükken ailesi ABD’ye göç etti ve babası burada doktor olarak çalıştı.
1922’de Cornell Üniversitesi’nden histoloji (dokubilim) ve karşılaştırmalı anatomi bölümünü bitirdi. Ertesi yıl Columbia Üniversitesi’nde genetik dalında yüksek lisansını yaptı. Tıp okumak istediğinde ilk engelle karşılaştı: İki tıp fakültesi, büyük ihtimalle cinsiyetinden kaynaklı olarak başvurusunu reddetti. O zamanlar çok az sayıda fakülte kadınları kabul ediyor ve onlar için de katı kotalar uyguluyordu.
Bunun üzerine, tıp okumak yerine Harvard Üniversitesi’ne tıp okuyan eski sınıf arkadaşı Valy Menkin ile evlendi ve çalışmalarında ona sekreteri olarak yardımcı oldu.
Bu arada bakteriyoloji ve embriyoloji dersleri aldı, kocasına da laboratuvardaki deneylerinde yardım etti. Harvard’dan biyolog Gregory Pincus ile tanışması böyle oldu. Pincus daha sonra Rock ile birlikte doğum kontrol hapını geliştirecekti.
Menkin, Massachusetts’te Brookline’deki bir yardım kuruluşunun düşük gelirli kadınların tedavisi için işlettiği bir hastanede her Salı sabahı ameliyathane etrafında dolaşıyor, şanslı ise Rock’un ameliyatta çıkardığı bir yumurtalığı ona veriyor ve Menkin “küçük bir fındık tanesi büyüklüğünde” diye tanımladığı yumurtalıkları kesip içinden yumurtayı çıkarıyor, ertesi gün yumurtaya sperm bırakıyor, sonra da döllenme olmuş mu diye mikroskopta inceliyordu. Bu rutin her hafta bu şekilde tekrar ediyordu.
Altı yıl boyunca bu işlemleri 138 kez yapmış ve her defasında mikroskopta döllenmemiş bir yumurta ve ölü spermlerle karşılaşmıştı.
Ta ki Şubat 1944’te döllenmiş yumurtayı gördüğü o cumaya dek… Çığlık atıp Rock’u çağırmış, laboratuvar, “en küçük insan yavrusunu görmek isteyenlerle dolmuştu”.
Menkin daha sonra, “altı yıl boyunca gerçekleşmemiş bir hayal olarak kalan o değerli nesneyi gözümden uzaklaştırmaya korkuyordum” diye yazmıştı.
Ancak o döllenmiş yumurtanın sonu “test tüpünde ilk düşük” olacak, Menkin üç kez daha yumurta döllemeyi başaracaktı.
Bu arada kocası işini kaybetmiş, onunla North Carolina eyaletindeki Duke Üniversitesi’ne gitmek zorunda kalmıştı. Orada ise IVF skandal olarak değerlendiriliyordu. Hatta bir doktor IVF için “test tüpünde tecavüz” ifadesini kullanmıştı.
Menkin’in becerilerinden mahrum kalan Boston’da ise IVF araştırması durma noktasına gelmişti. Rock’un diğer asistanları test tüpünde yumurta döllemeyi bir daha başaramamıştı.
Ancak Menkin laboratuvara gidemese de Rock ile uzaktan çalışmaya devam etti. 1948’de Science dergisinde ilk IVF denemeleriyle ilgili ilk raporlarını yayımladılar. Menkin makalenin baş yazarıydı.
Daha sonra kocası ile boşanmanın gündeme gelmesi ve onun şiddet tehditlerine maruz kalması üzerine IVF çalışmaları iyice sınırlandı.
İki çocuğuyla birlikte kocasını terk etti. Bu kez de yalnız anne olarak hayatta kalma mücadelesi vermek durumunda kaldı.
1950’lerde Menkin yeniden Boston’a taşındı. Epilepsi hastası kızı Lucy için orada bir okul ayarlamıştı.
Rock ile yeniden laboratuvarda bir araya geldi. Ama son on yılda çok şey değişmişti.
Üreme alanında görev artık daha fazla bebek yapmak değil, bebekleri engellemek üzerine kuruluydu.
Rock kendi laboratuvarını kurmuş ve uygun bir doğum kontrol yöntemi geliştirmeye çalışıyordu. 1960’ta doğum kontrol hapı olarak tarihi başarıya ulaşacaktı sonunda.
Miriam Menkin ise Rock’un çeşitli alanlardaki araştırmalarını kaleme alan “makale asistanı” olarak çalışıyor, üremenin gizemli dünyasına ışık tutmaya çalışıyor, bilimin bilgi sınırlarını zorluyordu.
Hayatı farklı şekilde evirilse, kocası Valy ile evlenmemiş olsa veya doktorluğa kabul edilse Miriam Menkin neler başarırdı sorusunu yanıtlamak zor elbette.
İçinde yaşadığı çağ ve koşullar onu belli bir çerçeveye sıkıştırmıştı. Bilimsel kariyerinin zirvesinde bile kafası karışık yeni anne muamelesi görmüştü.
Ama onun dikkatle aldığı notlara, bilimsel protokolleri harfiyen takip etmesine ve iyi araştırılmış bibliyografya hazırlıklarına baktığınızda, mesleğinin hakkını veren bir bilim insanı görürsünüz.
Margaret Marsh’ın dediği gibi “O sadece birinin ayak işlerini yapan insan değildi.”