Gazetemiz yazarı Tuncay Mollaveisoğlu, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yaptığı iki günlük resmi …
Gazetemiz yazarı Tuncay Mollaveisoğlu, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yaptığı iki günlük resmi ziyareti “Peker/BAE/dolar…” başlıklı yazısında değerlendirdi.
Türkiye ekonomisinin derinleşen ekonomik buhranın içinde olduğu bir dönemde Erdoğan’ın dolar zengini BAE ile ticari anlaşmalar yaptığını belirten Mollaveisoğlu, iktidar temsilcilerinin geçmişte Abu Dabi yönetimini 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü olmakla itham ettiği sözlerini hatırlattı.
BAE ile temasların başlamasıyla birlikte, bu ülkede bulunan ve siyaset-sermaye-mafya ilişkilerine yönelik ifşaatlarıyla uzun süre gündem oluşturan suç örgütü lideri Sedat Peker’in dünyayla iletişiminin de kesildiğini hatırlatan Mollaveisoğlu, “15 Temmuz hain darbe girişimini bu ülke desteklediyse bu muhabbet ne? Desteklemediyse yukarıda yer verdiğim açıklamaları nereye koyacağız? Peker, bu pazarlıkların neresinde?” sorularını yöneltti.
Yazının tamamı şöyle:
“Türkiye giderek derinleşen bir ekonomik buhranın içinde…
Uzmanlar, hayat pahalılığının misli ile artacağını, zam yağmurunun daha başlangıç olduğunu söylüyorlar…
Merkez Bankası’nda kasanın dibi çoktan göründü… Hazine bir avuç yandaş müteahhidin arpalığına dönüşmüş…
Bir dolara bile ihtiyaç var…
Ve bu hafta Erdoğan’ı, kulaklarından dolar fışkıran Arap emirliklerinde ticari anlaşmalar yaparken izledik…
***
Birleşik Arap Emirlikleri…
Hani, AKP iktidarının en üst düzey isimlerinin darbe finansörü olmakla suçladığı devlet…
Yandaş basının “şerefsiz” diye fotoğrafını bastığı o Emir, dün AKP Genel Başkanı Erdoğan ile basına gülümsüyordu.
***
Daha önce yazdım… Ne demişlerdi hatırlatayım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Darbe girişimine Körfez’de kimlerin sevindiğini, nasıl paralar harcandığını biliyoruz” dedi.
Yandaş bir yazar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu kaynak göstererek “Darbe yapılsın diye BAE, 3 milyar dolar harcadı” diye yazdı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “BAE, ABD ile darbe girişiminin arkasındadır” dedi.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Bu Abu Dabi’nin, hepsinin kayıtları tutuluyor. Yeri ve zamanı geldiğinde bunların hepsinin hesabı görülür” diye açıklama yaptı.
Peki, ne oldu? İki ülke arasında çeşitli başlıklarda 13 anlaşma imzalandı!
***
Sedat Peker, ifşa ve iddiaları ile iktidara Susurluk kamyonu gibi çarpıyordu…
El frenini çektiler…
İki ülke arasında temaslar başladığı günden bu yana, 20 Haziran’dan beri Peker’in dünya ile iletişimi kesildi.
Peki, insanlar neye inanacak?
15 Temmuz hain darbe girişimini bu ülke desteklediyse bu muhabbet ne?
Desteklemediyse yukarıda yer verdiğim açıklamaları nereye koyacağız?
Peker, bu pazarlıkların neresinde?
GAZETECİLİĞE KELEPÇE!..
Azılı suçluluların, hırsızların, vurguncuların, mafyanın, tecavüzcülerin cirit attığı memlekette yine gazetecilere zindan göründü!
Libya’da şehit edilen MİT mensubunun kimlik bilgisini ifşa etmek iddiasıyla yargılandıkları davada çok değer verdiğim iki gazeteci meslektaşım Silivri Cezaevi’ne gönderildi.
Barış Pehlivan ve Murat Ağırel daha önce tutuklu olarak yargılandıkları dava, sonuca bağlanınca, kalan süreyi yatmak üzere teslim oldular!
Ne yaptı bu arkadaşlarımız?
Sadece gazetecilik…
“Halkın gerçekleri öğrenme hakkı” mesleğin en kutsalıdır ve bu kutsal görevi en iyi şekilde yerine getirmelerine rağmen en ağır suçlulara yapılan muameleye maruz kaldılar.
Saraylı medyanın hedef gösterip, algı yaratıp tutuklattığı Ağırel ve Pehlivan’ın hayatlarından alınan her bir günün geri dönüşü yok!
En son bilgi, avukat Hüseyin Ersöz’ün denetimli serbestlik için başvuruda bulunma hazırlığıydı…
Ağırel ve Pehlivan yine çıkacak, gerçekleri yine korkmadan halka anlatmaya devam edecekler.
***
Bir başka meslektaşımız Sedef Kabaş’ın tutukluluğuna yönelik itiraz reddedildi…
Kabaş anayasaya aykırı şekilde, bir tek gün bile tutuklu kalmaması gerekirken algı operasyonlarının hedefi olarak parmaklıklar ardında tutuluyor!
Sedef Kabaş dün TELE 1 televizyonundaki meslektaşlarına bir mektup yazdı. Üzerine atılı suçun Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler açısından geçerli olmadığını belirtti ve ekledi: “Benim açımdan mesele şu:… Cumhurbaşkanına hakaret etmem, herhangi birine de hakaret etmem ve edilmesini tasvip etmem. Konu sadece bir atasözü. Önce linç ile küfür ile hedef gösterdiler. Ardından gece yarısı gözaltına aldılar. Kaçma ve delil karartma şüphesi olmadığı halde tutukladılar.(…) Savunma hakkı dahi tanımadan 12 yıla kadar hapis cezası talep ediyorlar…”
Kabaş mektubunu şöyle bitiriyor: “Sonsuza kadar susmamı ama daha önemlisi susmamızı istiyorlar…”
Korkmayacağız, susmayacağız, adaletin yeniden doğması için gerekirse yanacağız ama gerçeği aramak ve anlatmak mücadelesinden bir adım geri atmayacağız…
KILIÇDAROĞLU AYNA TUTUNCA…
“Kemal Kılıçdaroğlu halkı isyana teşvik ediyor” dediler…
“Bu çok tehlikeli bir provokasyondur” diye manşet attılar…
“Kılıçdaroğlu yıkıcı suç işliyor” diye kampanya başlattılar…
Karakışın ortasında elektriğe yüzde 127 zam yapmak halkı isyana teşvik değil ama bunu eleştirmek suç öyle mi?!
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Erdoğan, 31 Aralık’ta imza attığı zamları geri çekinceye kadar ben, hiçbir elektrik faturamı ödemeyeceğim” demişti.
Besleme basında kıyamet koptu…
Halkın yakıcı sorunları ile ilgili kalem oynatmayan, işsizlik intiharları ile adeta dalga geçen, elektrik ve doğalgaz gibi en temel ihtiyaçların bile lüks hale geldiği memlekette iktidara tek bir eleştiri getirmeyen Saraylılar, Kılıçdaroğlu’nu linçe kalktılar.
Dün grup toplantısında Kılıçdaroğlu neden fatura ödemeyeceğini açıkladı…
“Elektrik faturasını ödeyemeyen vatandaşın acısını topluma hissettirmem lazımdı” dedi… Öyle de oldu.
Kılıçdaroğlu’nun bu beklenmedik tepkisi, Türk ekonomisini İsviçre gibi pazarlamaya çalışanları ters köşe yaptı…
Elektrik ve doğalgaz faturalarını ödeyemeyen milyonlarca yurttaşın derdini görünür hale getirdi…
Grup toplantısı sürerken AKP’den şu haber sızıyordu: “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, faturalarda yeni düzenleme çalışmalarını Erdoğan’a sunmak üzere tamamladı…”