On yıllar boyunca sanat sinemasının kalesi olarak tanımlanan La Mostra, 2010’larda Amerikan sinemasının Oscar’lar öncesindeki Avrupa vitrini …
On yıllar boyunca sanat sinemasının kalesi olarak tanımlanan La Mostra, 2010’larda Amerikan sinemasının Oscar’lar öncesindeki Avrupa vitrini olmaya doğru giderken iki yıldır, öncelikle “pandemiye direnen kale” olmak durumunda kalıyor…
Bu akşam İspanyol sinemasının usta adı Pedro Almodovar’ın “Koşut Anneler”iyle (Madres Paralelas) açılacak olan 78. Venedik Festivali, geçen yıla oranla daha sıkı sağlık önlemleri altında gerçekleşecek. Etkinliğe katılabilmek için bu kez aşı pasaportu göstermek de zorunlu. Her girişte ateşimiz ölçülecek… Film izleyebilmek için yine önceden yer ayırtmak ve yarım kapasiteli salonlarda, mutlaka adımıza ayrılmış numaralı koltukta maskeli olarak oturmamız gerekecek…
Gecen yıl iptal edilen, bir buçuk ay önce de ertelemeli olarak gerçekleşen Cannes’daki tek fark, yarım kapasite zorunluğu olmamasıydı; Delta varyantı işgali yeni başlıyordu o günlerde…
Bu konumda, Güney Koreli yönetmen Bong Joon-ho başkanlığındaki ana jürinin belirleyeceği Altın Aslan ödülüne aday 21 filmin, Avrupa odaklı gelişmiş ülkeler sineması ağırlıklı olması (İtalya’dan 5, Fransa’dan 3, İngiltere ve ABD’den 2, İspanya, Rusya ve Ukrayna’dan da birer film) pandemi döneminin içe kapanma aşamasının süregeliyor olduğunu göstermekte.
Günün koşullarında, kapılarını az tanınan yönetmenlerin yenilikçi filmlerine açan “Ufuklar” (Orizzonti) seçkisi, sanat sinemasının gerçek kalesi olma yolunda bir adım daha ileri gitmiş görünüyor. Ayrı bir jürinin ödüllerini belirleyeceği bu bölümde yarışan 19 film arasında, genç yönetmenlerin yanı sıra Bolivya, Hindistan, Kamboçya, Kosova, Meksika, Mısır, Romanya, Tayvan ve Tayland gibi farklı ülke sinemalarından örnekler yer alıyor…
Değişik seçkileriyle toplam 92 film sunan 78. Venedik Film Festivali’nde üç sanatçıya Yaşam Boyu Onur Ödülü verilecek: İtalyan oyuncu/yönetmen Roberto Benigni, Amerikalı kadın oyuncu Jamie Lee Curtis ve İngiliz yönetmen Ridley Scott.
FERHAN ŞENSOY’LARA SELAMLAR…
Ferhan Şensoy’u yitirdiğimizi Venedik yolunda, trendeyken öğreniyorum. Ölüm, farklı cephelerin her köşesinde pusuda bekliyor, alıştık artık; üstelik, ışık hızıyla yayılan haber akışı kadar da arsız; bir anda kıskıvrak yakalayıp kuşatıveriyor etrafımızı…
Alpler bölgesine geldik bile. Yemyeşil ulu yamaçlar, internet dalgalarıyla sarmaş dolaş yol alan trenimizi fark etmeseler bile Ferhan’a ilettiğimiz mesajların dalga uzunluğuna hassasiyetle öncelik tanıyarak, güçlü yankılar üretiyorlar… Ferhan’ın, lisemizin loş koridorlarında ya da güllü bahçesinde, teneffüsleri renklendiren doğaçlama skeçlerinin yer yer silik ve dalgalı görüntülerini bile çözümleyip berraklaştırıveriyor o güzelim dağlar…
Sanat zor zanaattır, denir. Aslında has sanatçılar için vazgeçilmez bir yaşam biçimidir; bir türlü kurtulamazlar bu dürtüden, bu onulmaz tutkudan. Zorluğuna zordur, hem de çok zordur ama bu zorlukların en acılı olanları, her tür tutucu otoritenin kişisel ya da kurumsal düzeylerde sergilediği keyfi zalimliklerden kaynaklananları değil midir? Ferhan Şensoy’un Galatasaray Lisesi’nden atılmasının nedeni, hemen aklıma gelmeyen adı önüne taktığımız, hem sevimli hem de sevilmeyen emir kulu bir hayvan olan lakabıyla anılan baş muavinle arasındaki sürtüşmeydi, diye anımsıyorum hemen.
Yarım yüzyıldan fazla bir zaman geçmiş aradan…
Tüm has sanatçılara, sanat sinemasının kalesi olmayı, her şeye karşın unutmayan Venedik’ten selamlar.