Yaz günlerinin rehavetinde duygusal patlamalar, yetiştirme yurdundan çıkış arayışları ve dön dolaş kadınların her düzende bitmeyen mücadelesi …
Yaz günlerinin rehavetinde duygusal patlamalar, yetiştirme yurdundan çıkış arayışları ve dön dolaş kadınların her düzende bitmeyen mücadelesi derken, Altın Portakal’ın uluslararası cenahı da yerli yarışma kadar hareketliydi ve başlıca ödülleri kadınların paylaşması şaşırtmadı. Dingin yaz günlerinde çalkantılı ilişkiler yumağını açarak bir dostluk ve büyüme hikâyesi anlatan incelikli İspanyol yapımı “Libertad”in en iyi film ödülü kazanması da bekleniyordu.
Senaryolarıyla kendine sağlam bir yer edinen genç Katalan yönetmen Clara Roquet, bu ilk filminde Nora ve Libertad adlı iki genç kızın arkadaşlığı üzerinden ilerlerken büyüme sancılarını hassasiyetle tespit ediyor. Ancak daha da önemlisi, yaz rehavetini ağırlaştıran tekinsiz bir hissiyatın, yani toplumsal sınıf farklılığının üzerimize çökmesi. Ne de olsa filmdeki herkesin kilitlendigi yer bu özgürlük meselesi. Adıyla müsemma genç kızın, hizmetçi annesinden farklı bir hayat kurma ihtiyacı ile üç kuşak boyunca ayrıcalıklarının farkında bile olmayan bir ailenin çocuğunun aydınlanması arasında gidip geliyoruz. Gençler kadar yetişkinlerin özgürleşme çabalarında kalp burucu bir taraf var elbette.
DİĞER EN İYİLER…
Yarısı kadın yönetmenlerin yapıtlarından oluşan özenle seçilmiş 10 filmlik yarışmayı değerlendiren jürinin başkanı Polonyalı yönetmen Dorota Kedzierzawska’ydı ve Filistinli oyuncu Ali Süleyman, İsveçli eleştirmen Eva af Geijerstam, Fransız yapımcı Guillaume de Seille ve Bulgar oyuncu Margita Gosheva, belli ki insanlık meselelerini anlamaya çalışırken kadınlık hallerine bakmayı unutmayan filmleri tercih etmişler. Nitekim “Aurora” ile en iyi yönetmen ödülünü alan kadın sinemacı Paz Fabrega da zor durumdaki karakterlerine şefkatle ve anlayışla yaklaşıyor. Oysa hikâye bildik, erken bir hamilelikle ne yapacağını şaşıran bir genç kız ile ona yardımcı olmaya çalışan kadının dayanışması. Yönetmen işte bu bildik durumlardan farklı hisler yansıtmayı ve “edinilmiş aileye” dair önemli şeyler söylemeyi beceriyor. Aşina gelebilecek ilişki hallerinde farklı çatışmaları, duraklamaları ve tereddütleri dürüstlükle tespit eden bir başka film de “Aile”. Claudia Grob’a en iyi kadın oyuncu ödülü kazandıran film, refah ülkesi İsviçre’deki bir yetiştirme yurdundaki “zoraki” aile durumuna ve genç kızların ilişki dinamiğine dalıyor. Film bize adaletsizlikleri hiç değilse bir nebze eşitlemesi gereken sistemin yetersizliği gibi can alıcı sorunları hatırlatmasıyla da önemli.
Altın Portakal’da sürpriz olmayan bir başka ödül de “Titanik’i Seyretmek İstemeyen Kör Adam” filmindeki engelli sinefil rolüyle Petri Poikolainen’in en iyi aktör ödülüydü. Kurmaca bir hikâyede bizzat kendini ortaya koyan MS hastası aktör ile Fin yönetmen Teemu Nikki’nin kadim dostluğu sonucu ortaya zekice kotarılmış bir film çıkmış.