11 Eylül terör saldırıları ile ilgili çok şey yazılıp söylendi, birçok kurmaca ya da belgesel film çekildi, sayısız teori ortaya atıldı …
11 Eylül terör saldırıları ile ilgili çok şey yazılıp söylendi, birçok kurmaca ya da belgesel film çekildi, sayısız teori ortaya atıldı. Çoğunlukla New York’taki İkiz Kuleler’in yıkılıp binlerce insanın ölümüyle sonuçlanması kısmı hatırlanıyor ama aslında biri Pentagon’a düşen, diğeri muhtemelen Capitol yani meclis binasına veya Beyaz Saray’a saldıracakken yolda yolcuların inanılmaz kahramanlığı sayesinde düşürülen iki uçak daha vardı.
Şu sıralar Netflix’te izleyiciyle buluşan iki yapım, 20. yılında 11 Eylül terör saldırılarına ışık tutmakla kalmıyor, her şeyi biraz daha bütünlüklü görmemizi de sağlıyor.Thomas Hoepker’in çektiği bu kare, 20 yıl sonra bile çok şey anlatıyor.
KAÇINILMAZ BİR DÖNÜM NOKTASI
“Dönüm Noktası: 11 Eylül ve Terörle Mücadele” adlı beş bölümlük belgesel diziyle başlayalım. Deneyimli belgeselci Brian Knappenberger’in yönettiği yapım, 11 Eylül 2001 sabahı yaşananları aktararak yola çıkıyor ve her bölümde belli bir konuya odaklanarak neredeyse günümüze kadar geliyor.
Bir yandan haber görüntülerini kullanan, bir yandan saldırılar anında Manhattan’da ya da Pentagon’da bulunan tanıklarla da konuşan yapım ekibi özellikle ilk iki bölümde 11 Eylül gününe odaklanmış. Bu bölümlerde o gün görevli olan itfaiyeciler ve polislerin tanıklıkları ile yakınlarını, iş arkadaşlarını kaybeden ya da saldırılardan bir şekilde canlı kurtulan kişilerin de hikâyeleri öne çıkıyor.
FELAKETLER, GÖZLER ÖNÜNE SERİLİYOR
İkinci bölümden itibaren işin siyasi kısmı ağırlık kazanıyor ve ABD’li politikacılar ile çeşitli kurumların yetkili isimleri kendi pencerelerinden yaşananları anlatırken bir yandan da saldırganların nasıl her şeyi planladığına dair bir yol haritası çıkarılıyor.
Tabii bu noktada Amerikan istihbaratının yaptığı hatalar, iç çekişmelerin sonucu önüne geçilemeyen felaketler bariz bir şekilde gözler önüne seriliyor. Belki hukuki bir yargı süreci işlemiyor ama toplum vicdanında tüm bunların ortaya serilmesi de önemli bir bakıma.
İNSAN HAYATI KAÇ PARA EDER?
ABD’nin 11 Eylül sonrası yurtiçinde ve yurtdışında başlattığı savaşın boyutlarını anlamak da aslında çok basit bir iş değil doğrusu. Bunu ekonomik olarak açıklamak gerekirse trilyonlarca dolardan bahsetmek gerek ama insani kayıplar söz konusu olduğunda bilanço elbette çok daha ağır (200 bin Iraklı, 150 bin Afgan ve 10 bine yakın ABD askeri) ve kim ne derse desin bu kayıpların ekonomik bedelini ölçmek mümkün değil.
Tam da bu noktada Netflix’teki diğer yapıma, yani “Hayatın Değeri” (Worth) adlı filme dönmek anlam kazanıyor. 11 Eylül saldırılarına daha önce pek bakılmamış bir açıdan bakan film, yukarıda sözünü ettiğim meseleye odaklanıyor ve nihai olarak “İnsan hayatının değeri nasıl ölçülür” sorusuna bir yanıt arıyor.
Bir önceki filmi “Anaokulu Öğretmeni” (The Kindergarten Teacher) ile sükse yapan Sara Colangelo’nun imzasını taşıyan “Hayatın Değeri”, 11 Eylül saldırılarında hayatını kaybedenlerin ailelerine ödenecek tazminatı belirlemek için kurulan komisyonun çalışmalarını konu ediniyor ve komisyon başkanı hukukçu Ken Feinberg’ü (Michael Keaton) anlatının merkezine yerleştiriyor.
Hukukun duygulardan arınmasını savunan Feinberg, kendi derslerinde basit aritmetik hesaplarla tazminat belirlemekte hiç zorluk çekmezken 11 Eylül kurbanlarıyla yüzleşmek zorunda kaldığında yaptığı hesabın çok daha çetrefilleştiğini ve yeni kriterlere ihtiyacı olduğunu anlar.
Belli başlı önyargıların aslında kişiyi nasıl ayrımcılığa sürüklediğini fark eden ve insan hayatının değerinin sadece aldığı eğitim ve inşa ettiği kariyerle ölçülemeyeceğini anlayan Feinberg, içine düştüğü ahlaki ikilemden değişmeden çıkamayacaktır elbette. İzlemenizde fayda var…